Şunu ara:
“Akıllı” Bir Yatırım: Elektronik Raf Etiketi

Piyasa ekonomisinin güçlü olduğu hemen her ülkede rekabet her geçen yıl sertleşiyor. Hele bu perakende gibi sektörlerde daha da belirgin hale geliyor.

Bu sert rekabet koşullarında şirketlerin kar marjları daha da azalıyor ve birçok şirket bu azalan karlılık oranlarına uyum sağlayarak ayakta kalmaya çalışıyor.

Bugün şirketler için ayakta kalmanın formülü ise, verimlilikten geçiyor. İş süreçlerindeki her bir kayıp ve gözden kaçırılan her ayrıntı maliyetlerin yükselmesine neden oluyor ve müşterinin seçeneğinin bol olduğu piyasada kar marjlarını sürekli baskılıyor.

Verimliliği artırmak ve karlılığı koruyabilmenin bugün belki de tek yolu iş süreçlerine daha fazla teknolojiyi dahil etmek. Aynı zamanda teknolojik donanıma giderek yazılım ve dijitalleşmeyi de dahil etmek rekabette avantaj sağlamanın en etkili yolu. Çoğunlukla da yegane yolu.

Dolayısıyla geldiğimiz nokta itibariyle, doğru soru, “Teknolojik yatırım yapmalı mı, yoksa yapmamalı mı?” değil, bunu “Ne zaman?” yapacağınız…

Dramatik olan ise, bu sorunun yanıtını kavramanız için bugün yeterli zamanınızın kalıp kalmadığı.

Son yıllarda perakende sektöründe birçok markanın teknoloji yatırımına yönelmesi, teknolojiye ayrılan bütçelerin artması bu konudaki farkındalığın çok yükseldiğini gösteriyor.

ELEKTRONİK RAF ETİKETİ FIRSAT YATIRIMI OLABİLİR

Perakende sektöründe teknolojik yatırımlar için birçok şey söylenebilir ve örnekler verilebilir; ama ben bu yazıda perakendeciler için önemli bir teknoloji yatırımı fırsatı olabilecek “Raf Etiketlerine” dikkat çekmek istiyorum.

Gıda marketleri başta olmak üzere perakende sektöründe hemen tüm markaların ortak dertlerinden birisi yoğun rekabet ortamında fiyatlar ve etiketlerin her gün, hatta bazen aynı gün içinde birkaç kez değiştirilmesinin gerekmesi. Eğer ilgili personel sürekli rafları güncellemezse, raftaki fiyatla kasadaki birbirini tutmayabilir. Bu da müşteri güvenini zedeleyici sonuçlara yol açabilir.

Ayrıca yeni “Hal Yasası”nın getirdiği yükümlülükler var. Bu yasaya göre ürün bilgilerini güncellemediğiniz takdirde firmanız büyük cezalarla karşı karşıya kalabilir. Bu işlem bile eğer meyve sebze reyonunuz geniş ise bir personelin saatlerini alır. İşlemin operasyonel maliyetinin yanı sıra fiyatların zamanında yenilenememesinin getireceği satış kayıplarını da hesaba kattığınızda rekabette geriye düşmeniz kaçınılmaz olur.

Hemen her alanda olduğu gibi bu sorunun çözümünde de elbette bugün teknolojik çözüm fırsatları var. İşin önemli noktası, bu imkanların olmasının ötesinde zamanında iş sürecinize dahil edip, maliyetleri azaltırken karlılığı koruyarak rekabette ayakta kalma yeteneğini gösterebilmek.

YALNIZCA BİR FİYAT ETİKETİ DEĞİL…

 

Örneğin Pricer “Raf Etiketleri” konusunda 1991 yılından beri çözümler geliştiriyor ve bu konuda dünyanın en önemli markalarından birisi. Üstelik Pricer fiyat göstermenin ötesinde de çözümler geliştirerek başkaca fırsatlar da sunuyor.

Bir mağaza hayal edin. Evde mobil uygulamasında alışveriş listenizi yapıyorsunuz ve mağazaya girdiğiniz an sizi rafların içinde navigasyon ile ürünlere götürüyor.

Ya da diyelim ki cep telefonunuza kılıf alacaksınız ve mağazaya giriyorsunuz . Ama reyonda 100 çeşit kılıf var hangisi sizin cebinize uyuyor bulmanız dakikalarınızı alır. Reyondaki ufak bir dokunmatik ekran yardımıyla cep telefonu modelinizi girdiğiniz an, size uyumlu tüm kılıflar yeşil led ile parlamaya başlıyor. Ne büyük kolaylık; müşteri memnun, siz memnunsunuz…

Bu verdiğim örnekler hayal değil, şu an Fransa’da uygulanan çözümlerden sadece bir kaçı. Yani aslında Pricer elektronik raf etiketlerinin yaptığı en kolay iş artık ürünün fiyatını göstermek.

İLK MALİYETTEN DEĞİL, TOPLAM MALİYETTEN KORK

Kısa bir süre öncesine kadar birçok şirket sahibi bu tür ürünlerin maliyetlerinin yüksekliğinden yakınarak yatırımdan kaçınıyor ya da öteliyorlardı. Ancak bugün yatırım maliyetleri azaldı. Hatta bu yatırım maksimum 3 sene içinde amorti edilir hale geldi.

Ayrıca “elektronik raf etiketi” çözümünü özellikle Hal Yasası uygulanan meyve sebze reyonlarında kullanmanız size bir personeli boşa çıkartmanızı ve insan hatalarını da tamamen ortadan kaldırmanızı sağlayacaktır.

Unutmayın, geç yapılmış yatırımın maliyeti, tek tek küçük gözüken ama teknolojik yatırımın ortadan kaldıracağı diğer operasyonların yarattığı toplam maliyet nedeniyle size ilk yatırım maliyetinden daha pahalıya patlayabilir.

Siz hala raf etiketi değiştirmekten yorulmadınız mı?

Migros Dijitalleşiyor

Dünya teknoloji ve dijitalleşmeyle büyük bir değişimden geçiyor. Bu değişimde kuşkusuz bankacılık, turizm gibi bazı sektörlerle birlikte perakende sektörü başı çekiyor.

Global düzeyde perakende sektöründe teknoloji ve dijital yatırımlarıyla en dikkat çeken markalardan birisi kuşkusuz ABD’li dünya devi Walmart.

Walmart kısa bir üre önce Oklahama’daki bir alışveriş merkezinin otoparkına dev bir kiosk yerleştirerek online olarak verilen siparişlerin kod girilerek otomatik olarak bu kiosklardan teslim alınmasını sağlamaya başladı. 24 saat hizmet veren bu sistemle müşteri ile market çalışanı arasında hiçbir temas gerçekleşmiyor.

Yine Walmart geçen yıl Arkansas Bentonville’deki mağazasında başlattığı mağaza içi dev kiosk projesinde de başarılı sonuçlar almışa benziyor. Müşteri online olarak yaptığı alışveriş sonrası bu kiosklardan ürünlerini teslim alabiliyor. Walmart’ın “Pickup Towers” dediği kiosklar yaklaşık 5 metre yüksekliğe ve 2.5 metre genişliğe sahip. Online alışveriş sonrası müşteriye verilen barkod ile çalışıyor. Siparişi almaya giden müşteri barkodu kioska okutuyor ve yaklaşık 45 saniye içerisinde siparişler teslim alınmaya hazır şekilde önüne geliyor.

Dünyanın en büyük online perakende devlerinden olan ABD merkezli Amazon’da benzer teknolojik adımlar atıyor. Amazon’un Hub adını verdiği uygulama ile müşterilerin siparişlerini Amazon belirli noktalarda konumlandırdığı kargo kutularından teslim alması sağlanıyor. Müşteriler hem kendi siparişlerini hem de bir başkasının siparişini Hub’lardan teslim alabiliyor. Bunun için sadece bir sipariş/teslimat kodunun girilmesi yeterli oluyor.

Tüm bu teknolojik ve dijital gelişmeler müşteri deneyimlerini güçlendiriyor ve yeni ekosistemin doğasına uygun biçimde işliyor. Geleneksel perakende ile online perakende deneyimini harmanlayan bu uygulamalar daha birçok teknolojik yenilikle her geçen yıl artarak devam edecek.

İşin bir diğer boyutu ise özellikle Amazon başta olmak üzere bu dev perakende markalarının dünyaya yayılma ve küresel bir güç olma evresine girmiş olmaları. Örneğin birkaç gün önce Amazon’un Türkiye pazarına girmeye hazırlandığına ilişkin haberler medya organlarında yer aldı.

Farklı küresel perakende markalarının da yeni teknoloji ve dijital bilgi altyapılarıyla küresel pazarlara girmeleri bugüne kadar benzerine tanık olmadığımız hızda bir pazar değişimini tetikleyebilir. 2020’li yıllara geldiğimizde bugünkünden bambaşka bir pazar ve rekabet ortamına tanıklık edebiliriz.

Bu nedenle özellikle ulusal perakende markalarımızın dünyadaki bu büyük değişimi yakından izlemeleri ve geç kalmadan bu yeni ekosisteme ayak uydurmaları gerekiyor. Yoksa yıkıcı sonuçlarla karşılaşmaları kaçınılmaz gibi.

MİGROS’tan MKolay

Bu değişim sürecini ciddiye alan ve ayak uydurmaya çalışan markalarımızdan birisi Migros kuşkusuz. “Jet kasa” deneyiminin ardından Migros şimdi de mağazalarında “Mkolay” adını verdiği yeni bir uygulamayı başlattı.

Migros’un akıllı telefonlara indirilen mobil uygulamasıyla entegre çalışan sistemle müşteri mağaza içinde uygulama aracılığıyla ürünlerin barkodunu okutuyor ve sepetine koyuyor. Alışverişini tamamlayınca hızlıca ödemesini yapıp ayrılıyor.

Bu girişimleri nedeniyle Migros’u kutlamak gerekiyor. Ancak, müşteri deneyimini kolaylaştıran bu girişimlerin Walmart ve Amazon benzeri uygulamalarla hızlıca desteklenmesi gerekiyor. Aksi takdirde değişime yeterli hız ve kalitede uyum sağlanamaması halinde bir çığ gibi küresel markaların dünyaya yayılmasıyla ulusal markaların rekabette zorlanmaları kaçınılmaz olacak.

Bu örnekler de gösteriyor ki perakendenin hemen her alanında teknolojik ve dijital süreçlere uyum sağlayamayan her markanın işi her geçen gün zorlaşacak.

Perakendenin Geleceğinde Ne Var?

Teknolojik değişim ve dijitalleşmenin en çok etkilediği sektörlerin başında perakende geliyor. Bu eğilimin önümüzdeki yıllarda daha da derinleşerek artacağı görülüyor. Bu değişim hem perakende işletmeleri için hem de müşteri yönlü olarak sürecek.

Gelin isterseniz bu değişim trendinde iki cephe açısından da ne tür gelişmeler olacak bunu analiz etmeye çalışalım.

Perakende 4.0

Endüstri 4.0 süreci tüm sektörleri olduğu gibi perakende sektörünü de teknoloji ve dijitalleşmeyle birlikte dönüştürüyor. Mobil uygulamalar, sosyal ağlar, e-ticaret sistemleri, yapay zeka uygulamaları, akıllı mağazalar, big data ile kişiselleşen CRM sistemleri, teknoloji ile fırsata dönüşen omnichanel kanallar, anlık stok ve lojistik yönetim imkanları, müşteri deneyimine odaklanan pazarlama kanalları “Perakende 4.0” süreçlerini destekliyor. Yakın gelecekte nesnelerin interneti ve robotik sistemler, artırılmış gerçeklik uygulamalarıyla bu süreç yepyeni bir boyut kazanacak.

Sensörler

Yapılan araştırmalara göre 2020 yılına gelindiğinde 4 trilyonun üzerinde cihaz sensörlerle donatılacak. “Nesnelerin interneti” gündelik hayatımızın içerisine daha fazla girmiş olacak. Perakende sektöründe de özellikle raf sistemlerinde daha fazla sensör kullanılır olacak. Böylece rafta boşalan ürünü sensör hemen stok yönetimine bildirecek ve market/mağaza “yok” satmamış olacak.

Omnichannel Yaygınlaşacak

Müşteri deneyimi markalar tarafından daha fazla öncelikli hale geldikçe perakende sektöründe omnichannel modeli daha çok tercih edilir hale gelecek. Omnichannel ile basitçe internetten alışverişi yapıyor sonra aynı markanın fiziksel mağazasına gidip ürünü teslim alıyorsunuz. Fiziksel mağaza ile e-ticaret mağazası arasındaki stok yönetimi, kurumsal kaynak planlama, müşteri verilerinin entegrasyonu ve yönetimi kolaylaşacak. Bu da markalara maliyet ve rekabet avantajı yaratacak.

Dijital Raflar, Akıllı Etiketler

 

Gelecekte önemli bir adımda market ve mağazalarda uygulanacak “dijital raflar” olacak. Bu raflar sayesinde market raf önünden geçen müşteriye kişiye özel fiyatlandırma yapabilecek. Elbette bu sistem sensörler ve mobil uygulamalar aracılığıyla çalışacak ve büyük veri (big data) sayesinde ilerleyecek.

Ödeme Sistemleri

Dijitalleşme ödeme sistemlerini de kökten değiştiriyor. Yakın bir gelecekte “Apple Pay”, “Android Pay” gibi mobil ödeme sistemlerinin yaygınlaşmasıyla market ve perakende alışveriş noktalarında “kasa” devre dışı kalacak ve ödeme görünmez hale gelecek. Sepet içi dijital sensörler tüm alışverişi ve tutarlarını dijital ekranlarda gösterecek ve müşteri kendi ödeme cihazları ve kanallarıyla ödemeyi tamamlayarak marketten ayrılacak. Bu müşteri deneyimini artırıcı bir süreç olacak. Bu teknolojik değişim aynı zamanda mağaza tasarım ve planlama süreçlerini de değiştirecek.

Müşteri Deneyimi

Perakende sektör firmaları önümüzdeki dönemde tüm imkan ve organizasyonel planlama ve kanallarıyla çok daha fazla müşteri deneyimine odaklanacaklar. Mağaza içi uygulamaları teknoloji ile güçlendirerek dijital pazarlama ve satış altyapılarını müşterinin “mutlu” bir deneyim elde etmesi için çalışacaklar. Satın alma öncesi yaşanacak deneyim markalar için pazarlamanın vazgeçilmez önceliğine dönüşecek.

Elbette, bunlar öngörülebilir süreçler. Daha birçok yeniliğe tanık olacağız. Ama dramatik olan taraf mevcut şirketlerin bu süreçlere uyum gösterme kapasite ve becerisi olacak.

Ne dersiniz, sizin şirketiniz teknoloji ve dijital dönüşüme hazır mı?

“Endüstri 4.0’dan etkilenmeyecek sektör kalmayacak”

En başından başlayalım. Siz hem bir profesyonel olarak hem de kendi sektörünüz açısından bakarsanız endüstri 4.0’ı nasıl tanımlıyorsunuz?

Son dönemde yaygın biçimde kullanılan Endüstri 4.0 özünde insanlık tarihinde yeni bir çağı, yeni bir ekosistemi anlatıyor. 1786’da buharlı makinelerle “mekanik” devrim oldu ve Endüstri 1.0 çağı başladı. 1870’de “elektrik” devrimi ile Endüstri 2.0 çağına geçtik. 1969’da ilk programlanabilir üretim sistemi ile “otomasyon” devrimi oldu ve endüstri 3.0 çağı başladı. 2000’den itibaren ise “internet” devrimi oldu ve halen içinde bulunduğumuz endüstri 4.0 çağı ile yeni bir merhaleye geçtik. Endüstri 4.0’ın temel dinamiğini teknolojik değişim ve dijitalleştirme oluşturuyor ve bu değişim dalgası halen sürüyor. Endüstri 4.0, hem şirketlerin iş yapış şekillerini hem de ülkelerin genel ekonomik dinamiklerini kökten değiştiriyor. Dijital teknolojiler işletme içindeki tedarik zincirlerini, üretim süreçleri, pazarlama ve satış kanallarını, insan kaynakları, Ar-Ge, finans, stok ve lojistik sistemlerini değiştiriyor. Şirketler, dijitalleşme ile yeni bir organizasyonel yapıya geçmek zorunda kalıyor ve bu da yeni rekabetin temellerini oluşturuyor. Artık verimlilik ve kârlılık oranlarında 0,01’lik bir marj bile ciddi bir rekabet avantajı ya da dezavantajı yaratıyor. Teknoloji ve dijitalleşme karlılık oranlarını dramatik biçimde aşağıya çekiyor. Örneğin, robotik sistemlerle insansız depo sistemlerini ya da drone’lar ile teslimat yapan bir şirket ile klasik yöntemlerle işleyen bir depo ya da teslimat sistemi arasında ciddi bir maliyet ve fiyatlama farkları oluşuyor ve oluşacak.

Hem olumlu hem olumsuz yanlarını beraber düşündüğümüzde, sizce Endüstri 4.0’ın dinamiklerinden en çok hangi sektörler etkilenecek?

Aslında Endüstri 4.0 sürecinden etkilenmeyecek hiçbir sektör kalmayacak. Üretim yapan tüm sektörler derinden etkilenecek. Yeni endüstri çağında “veri”yi kontrol etmek en kritik kavram ve veri, Endüstri 4.0’ın da kalbini oluşturuyor. Veriyi kontrol eden ve yöneten şirketler pazarı da kontrol etme gücüne ulaşacak. Bu nedenle bugün “Big Data/Büyük Veri” konusu çok revaçta ve her şirket bu konuda kafa yoruyor, proje geliştirmeye çalışıyor. Yakında çok yaygın biçimde “Endüstriyel İnternet” kavramını duymaya başlayacağız. Büyük ve orta ölçekli işletmeler bağımsız ya da kendi veri kaynaklarından yararlanarak üretim ve hizmet süreçlerini ölçülebilir, kontrol edilebilir ve yönetilebilir hale getirmeye çalışacak. Elbette bizim de için de yer aldığımız perakende sektörü de bu süreçlerden ciddi oranlarda etkileniyor ve her geçen yıl daha fazla etkilenecek. Hem tüketici kanalında hem de endüstri kanadında teknoloji ve dijital yatırımlardaki yeni yatırım kararları şirketlerin de geleceklerini belirleyecek. E-ticaret sistemleri, mobil ödeme teknolojileri, sanal gerçeklik (VR) ve artırılmış gerçeklik (AR) uygulamalarından etkilenen yeni tüketici davranışları perakendenin hemen her alanını dönüşüme zorlayacak. Bu dönüşüm ihtiyacını zamanında kavrayıp, zamanında gerekli adımları atan şirketler ayakta kalmayı başaracak, diğerleri ise doğal seleksiyona uğrayarak yerlerini yeni nesil şirketlere bırakacak.

Endüstri 4.0’a ayak uydurma konusunda ülke olarak Türkiye’yi nerede görüyorsunuz? Sizce gerekli altyapı çalışmaları yeterli derecede yapılıyor mu?

Türkiye kuşkusuz Endüstri 4.0 sürecinden bağımsız düşünülemez. Birçok küresel şirketin faaliyet gösterdiği ülkemizde de üretim, hizmet süreçlerine ilişkin yatırımlar olduğunu biliyoruz. Sanayi Bakanlığı başta olmak üzere kamunun da önemli girişimleri var. Ama Almanya, ABD, Japonya, Güney Kore, Singapur, Çin gibi ülkelerin yaptığı yatırım seviyeleriyle kıyaslayacak olursak bu konuda epey geride olduğumuzu kabul etmemiz gerekiyor. Yani hızlanmamız gerekiyor. 2020’ye kadar nesnelerin interneti, yapay zeka, robotik sistemler ve 3D baskı teknolojileri alanında çok ciddi gelişmeler olacak. Eğer ülke olarak bu yarışta geri kalırsak çok dramatik gelişmelere sahne olabiliriz. Ülke olarak siz teknoloji üretip bu pazarda yerinizi almazsanız, üretenler gelip bu pazarı doldurur. Bu noktada çok kritik bir unsur var ki o da eğitim yatırımları. Ne var ki, eğitim alanında da ciddi sıkıntılar yaşıyoruz. Esas bizleri ürküten ve üzerinde düşünmemiz gereken nokta bence bu. Bugünden insan kaynağını hazırlayamazsak Endüstri 4.0 sürecine uyum sağlayamayız.

Bu dönemin yaratabileceği işsizlik sıkıntısını belki de sosyal bir boyut olarak değerlendirmeliyiz. Sizin bu konudaki görüşleriniz nelerdir?

Teknoloji ve dijitalleşme hizmet sektörü başta olmak üzere iş süreçlerini derinden etkiliyor ve dönüştürüyor. Ne yazık ki önümüzdeki dönem sanayi kuruluşlarında robotik sistemlerin daha fazla kullanılmasıyla neredeyse insansız üretime geçiş konuşuluyor. Bu da işsizliği önemli ölçüde artıracak bir faktör. Bu noktada ülkelerin ulusal politikaları ve geleceğe dönük hazırlık seviyeleri yaşayacakları potansiyel sosyal sorunları azaltacak ya da artıracak. Arzumuz hem kamunun hem de özel sektörün bu gerçekliği bugünden görerek geleceğe hazırlanması. Tekrar vurgulamak gerekirse bu noktada izlenecek eğitim politikaları çok ama çok önemli. Eğitim derken bunu yalnızca bakanlıklar düzeyinde bir eğitim olarak düşünmemek gerekir. Özel kuruluşlar, şirketler de kurum içi eğitim programlarıyla çalışanlarının yeni döneme uyumunu sağlayacak politikalar izlemeli. Profesyonel bir çalışan açıkçası kolay yetişmiyor. Şirketler mevcut çalışanlarını dijital formasyonlarla donatarak dönüşümlerini ve iş gücü piyasasında kalmalarını sağlamalı. Aksi halde şirketler çalışan bulmakta zorlanırken, milyonlarca yeni işsiz kitlelerle yüzleşmek zorunda kalacağız.